Bir damla ilaç Rıza Kayaalp’i tuş etti
2024 Paris olimpiyatlarına 17 gün kala 18 branşta ülkemizi temsil edecek sporcularımızın isim listeleri netleşti…
18 branşta 102 sporcuyla temsil edileceğimiz olimpiyatlara adım adım yaklaşılırken, daha doğrusu 16 gün kalırken, bütün dünyanın olduğu gibi, ülkemizin insanlarının da heyecanı bir o kadar artıyor…
Paris Olimpiyatları’nda mücadele edecek sporcularımızın kulüp dağılımına baktığımız zaman, 33 spor kulübümüz öne çıkıyor…
Bu 33 kulüp içerisinde Fenerbahçe lider…
Olimpiyat Milli Takımımıza 7 branşta 28 sporcu veren Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’u, yönetimini, amatör şubelerden sorumlu yönetici ve teknik adamları kutlamak boynumuzun borcudur…
Elbette, Fenerbahçe Kulübünün amatör şubelerinin bu noktalara gelmesinde “Aslan Payı” olan Aziz Başkanı, yani Aziz Yıldırım’ı kutlamadan geçersek, hem spora, hem de kendisine ihanet etmiş oluruz.
*
Fenerbahçe kulübünün dışında da İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerini ve Başkanlarını, tek sütuna değil, manşetlere taşımak lazım…
Hem Ankara, hem de İstanbul Büyükşehir Belediyeleri Olimpiyat Takımlarımıza 10’ar, toplamda ise 20 sporcu vererek, alkışı hak etmişlerdir…
Özetlersem; Paris Olimpiyat Oyunlarına katılan Milli Takımlarımızın yüzde 50’sini Fenerbahçe Spor Kulübü, Ankara Büyükşehir Belediye Spor Kulübü ve İstanbul Büyükşehir Belediye Spor Kulübü oluşturuyor…
İnanılmaz bir başarı hikayesi…
Halbuki, bizim ülkemizde 26 bin civarında spor kulübü var…
Ben öyle biliyorum…
Şunun da altını çizmekte yarar var; bu kulüplerin yüzde 80’i veya 90’ı spor federasyonlarının oy deposu!
Bunu kimse inkar etmesin, biliyorum çünkü…
En son federasyon seçimlerinde 60’ın üzerinde oy kullandım…
Bazı Federasyon Başkanlarının yaptıkları tarzanlıklara “Fransız” değilim…
Net anlamanız açısından söylüyorum; bu kulüplerin büyük çoğunluğu ulusal ya da uluslararası performans için değil, oy sandıklarındaki performansları ile değer buluyorlar!
*
Şimdi gelelim asıl meseleye; sizlerde mutlaka medyadan takip etmişsinizdir…
En azından bu konuda bilginiz vardır…
Atletizm branşında Olimpiyat kotası alan Etiyopya kökenli Türk vatandaşı sporcumuz Sultan Haydar’ın Kenya’da kamp yaparken doping kontrol testini kaçırması nedeniyle lisansı askıya alındı…
Şaşırdık mı?
Şaşırmamak mümkün değil…
Şaşırmakla birlikte “şok” olduk!
Nasıl oluyor da Olimpik bir sporcu, hem de atletizm yapan bir sporcu “Doping Kontrol Testi”ni kaçırabiliyor?
Olacak şey değil…
Atletizm Federasyonu, sporcunun hocaları, diyetisyenleri Olimpiyatlara kota almış sporcusunu takip etmiyor veya edemiyor!
Konuştukları zaman da mangalda kül bırakmıyorlar…
Sultan Haydar şokunu atamamışken, Rıza Kayaalp depremi yaşanıyor…
Olimpiyatlara az bir zaman kala, Sultan Haydar olayı unutulmaya yüz tutarken, Avrupa’nın dünyanın ve Olimpiyatların bir kamyon dolusu madalyalı güreşçisi Rıza Kayaalp’ten gelen rakipleri hariç, kimsenin duymak istemediği haber, deyim yerindeyse “tsunami” etkisi yaptı…
Kendi adıma konuşuyorum; yerle bir oldum…
A Milli Takımımızın Hollanda’ya mağlup olmasına gerçekten çok üzüldüm, ama Rıza Kayaalp’in oyunlardan çekilmesine daha çok üzüldüm…
Paris Olimpiyatları’nda Rıza’nın en büyük rakibi Kübalı Lopez’le yapacağı final, yani altın maçını hayal ediyordum…
Çünkü, hem Rıza hem de Lopez’in final yapacaklarına kendimi inandırmıştım…
Türk Sporunda 14 Avrupa, 10 dünya, 3 Olimpiyat madalyalı Rıza Kayaalp’ten millet olarak beklentilerimiz altın madalyaydı…
Efsane sporcumuz doktor tavsiyesi ile kullandığı kulak ağrısı damlasında “Trimetazidin” içerikli yasaklı maddeye rastlanılmış…
Rıza’nın suçu yok…
Doktor tavsiyesi ile almış ilacı…
WADA bu ilacı yasaklamış…
Neden mi yasaklamış?
Bu ilacı, hormon ve metabolik modülatör sınıfında değerlendirmiş, onun için de yasaklamış…
Sadece WADA değil, Avrupa İlaç Kurumu da, “Trimetazidin”in yan etkilerinin olması nedeniyle kulak ağrısında kullanılmamasını önermiş…
Herhangi bir sporcuyu geçtik, normal insanların bile kulaklarında kullanmasını sakıncalı görmüş…
Bilinçsizce, özellikle de doktor tavsiyesi ile kullanılan bir ilaç nedeniyle, Paris Olimpiyatları’nda büyük bir ihtimalle kazanacağımız “altın madalya” Türk Milletinin avucundan kayıp gitti…
Kaya gibi bir adamı, bir damla ilaç tuş etti!
Doğruyu söylemek gerekirse, rengi ne olurdu bilemem, ama bir madalya hayalimizi kendi ellerimizle yok ettik…
Futboldaki yarı finali yok ettiğimiz gibi…
Gerçekten çok üzüldüm…
Dünyada Rıza Kayaalp gibi, Taha Akgül gibi kaç sporcu yetişiyor?
Mutlaka arkadan gelecektir yeni Rızalar, yeni Tahalar, ama kaç yıl sonra?
İnşallah uzun sürmez…
Biz ülke olarak, pamuklara sarıp sarmalayacağımız paha biçilemeyecek sporcularımızın neden kıymetini bilmiyoruz?
Neden?
Bu ülkede Naim Süleymanoğlu gibi kainatın selam durduğu bir sporcuyu 50’sinde toprağa verdik…
Ne acı değil mi?
Olimpik Federasyonlarımız, bünyelerinde uzman hekimler barındırıyorlar mı?
Bilemiyorum…
Bakanlık bu konularda neden adım atmıyor?
Kimse kusura bakmasın, bizim bir spor kültürümüz yok…
“Kara şanzıman, düz vites”, Allah ne verdiyse gidiyoruz…
Soru şu; Sultan Haydar ile Rıza Kayaalp’in hesabı kime sorulacak?
Federasyon Başkanlarına mı, Spor Genel Müdürüne mi, Spor Bakanına mı?
Sahi kime soracağız, kim bunun hesabını verecek?
Olimpiyat Oyunlarında bir madalyanın kıymetini bilemeyecek kadar aciz olamayız, olmamalıyız…
Spora ve sporcuya yapılan yatırımlara günah değil mi?
Ah be liyakat…
Ne diyeyim ki sana.